Gözümü açtığımda başımın zonkladığını hissettim. Saate baktığımda sabahın altısını gösteriyordu. Kalktım , el yordamıyla çoraplarımı geçirdim ayağıma. Hava henüz aydınlanmamıştı; zifiri karanlıktı her yer. Elim lambanın düğmesine uzandı gayri ihtiyari. Bastım yanmadı.Fatura ödenmediği için bir haftadır kesikti elektrikler. Öyle kötüdür ki karanlık, boğucudur, hadsizdir, korkutur seni. Sen korktukça saki üzerine üzerine gelir gölgeler. Yaradana, ne olur bir ışık kurtuluş için, sadece bir ışık.
Dün gece hışımla girdi eve. Kapıyı çarpışı yüreğimizi ağzımıza getirmeye yetmişti. Gaz lambamız açıktı, oda küçüktü ve genzimizi yakan gaz kokusuna rağmen, gölge oyunu oynadık duvarda oğullarımla. Büyük oğlum on bir, küçüğü henüz altı yaşındaydı. Başucumuzda duran pilli radyomuz ile hayaller kurarken bomba gibi düştü odaya.Üçümüz odanın bir köşesine çekildik. Sarhoştu, dili dolanıyordu yine.
-Ayşe hanıııımm sana söylüyorum! diye gece karanlığında haykırdı. Evi satıyorum, gelen gelir, gelmeyen defolur kiraya çıkar. Hiç bir zaman hanım olamadım aslında. Ne zaman aşağılayacak olsa hanım diye hitap ederdi. Küçük gördüğü her an,ezmek için. ..
-Baba, dedi büyük oğlum , yapma yalvarırız, nolur halimiz? Sustu . Sonra bana döndü:
-Ben buralardan gidiyorum, İzmir’e taşınacağım evi satıp. Gelen gelir gelmeyenin canı cehenneme.
-Tamam baba sen git, biz burada kalırız. İyi de nasıl olacaktı bu? Evin parasını alacak; peki biz ne yapacaktık? Kirayı nasıl karşılardık?
-Bende, peki dedim sen git. Kafamda bir sürü sorular
-Sus! diye haykırdı, gözleri bir kat daha büyümüştü, yuvasından fırlayacak gibiydi. .Gaz lambasını eline aldı: Şunu patlatırım suratına. O arada gaz lambası söndü. Odaya dışarıdan sadece sokak lambasının ışığı vuruyordu.
-Anne nolur yatalım diye ağlıyordu çocuklar. Her yer alkol kokuyordu, gaz kokusunu bastırmıştı. Anne hadi kalk lütfen.Gözlerini ve akan yaşları görebiliyordum, elini yüzüne kapatıyor ve ağlıyordu. Bir yandan da Allahım yardım et diyerek dua ediyordu.Telefonumu alıp hışımla çıktım odadan ama vücudumda istem dışı olaylar gelişti. Işıklığa bakan zifiri karanlık bir oda vardı, oradaki ranzaya attım kendimi, ancak çenem birbirine çarpıyordu. Dişlerimden tut, vücudumun en son noktası, ayak parmaklarıma kadar titriyordum. Bedenime hakim olamıyordum. Mart ayıydı, hava buz..Odun ,kömür yok,elektrikler olmadığı İçin ısıtıcıyı da açamadığımızdan iki kat donuyorduk. Korktum. Felç mi geçiriyordum acaba diye. Büyük oğlumu çağırdım yanıma
-Oğlum sıkıca sarıl bana, küçük oğlumda sağ taraftan sarıldı.Hala titriyordum,konuşamıyordum. Kalbim delicesine atıyordu, oda hoşlanmadı bu durumdan ki dengeyi kuramıyor, ritimde sorun yaşıyordu. Zavallı kalbim... Küçük oğlum anne iyisin değilmi? Hastaneye gidelim mi? Anne anne nolur iyileş
Uzun zaman öylece yattık. Biri sağımda biri solumda. İyi ki varsınız dedim içimden. Ben yıllarca hep böyle korktum, korkutuldum. Birazdan ikisi de derin bir uykuya daldılar. Ben bir sağa dönüp sarılıyordum, bir sola dönüp, ısınmaya çalışıyordum. Sahi neydi beni bu kadar ürküten? Can korkusu mu yoksa kırılan, yıkılan umutlarım mı, başa ne geleceğini bilmemek mi? Yoksa feda ettiğim yıllar mı?Bir yandan ağlıyor,bir yandan vücudumun ısınmasını bekliyordum. Sonrasını hatırlamıyorum, uyumuş olmalıyım.Peki bundan sonra neler olacaktı? Nerede ev tutar, kirayı nasıl öderdim? Çocuklarım bu durumdan nasıl etkilenecekti? Geçirdiğim kanser sürecinden sonra çalışabilir miydim? Çalıştığım kiraya mı, çocuklarıma mı yetecekti? Zaten üstlerine giyecek doğru dürüst kıyafetleri bile yoktu. Peki bundan sonra daha iyi olur muydu bize hayat? Güneş bir gün bizim için doğar mıydı? Tanrı güneşi yalnız bize çevirir miydi kulağından tutup?
Hava aydınlandı, radyomu açtım, mutfakta küçük tüpte çayımı demledim, kahvaltı hazırlıyordum. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü imiş, anonsta duydum. Az sonra arkamda bir ses belirdi, baktım küçük oğlum. Beyaz bir resim dosyasına kırmızı kocaman bir kalp, çiçeklerle yazılmış, AYŞE yazısı, renk renk balonlar ve iki kedi yavrusu,annesine koşuyor. Kırmızı kalbin içinde aynen şu yazıyordu:-ANNECİĞİM, DÜNYA KADINLAR GÜNÜN KUTLU OLSUN!...Yüreğimden topuklarıma kadar sıcak, sımsıcak bir sevgi yumağı aktı. Evet, hayatı kazanmıştım; geçmişin onca yapış yapış acılarına karşın bu mutluluk bana yeterdi.Aylin Öz
Dün gece hışımla girdi eve. Kapıyı çarpışı yüreğimizi ağzımıza getirmeye yetmişti. Gaz lambamız açıktı, oda küçüktü ve genzimizi yakan gaz kokusuna rağmen, gölge oyunu oynadık duvarda oğullarımla. Büyük oğlum on bir, küçüğü henüz altı yaşındaydı. Başucumuzda duran pilli radyomuz ile hayaller kurarken bomba gibi düştü odaya.Üçümüz odanın bir köşesine çekildik. Sarhoştu, dili dolanıyordu yine.
-Ayşe hanıııımm sana söylüyorum! diye gece karanlığında haykırdı. Evi satıyorum, gelen gelir, gelmeyen defolur kiraya çıkar. Hiç bir zaman hanım olamadım aslında. Ne zaman aşağılayacak olsa hanım diye hitap ederdi. Küçük gördüğü her an,ezmek için. ..
-Baba, dedi büyük oğlum , yapma yalvarırız, nolur halimiz? Sustu . Sonra bana döndü:
-Ben buralardan gidiyorum, İzmir’e taşınacağım evi satıp. Gelen gelir gelmeyenin canı cehenneme.
-Tamam baba sen git, biz burada kalırız. İyi de nasıl olacaktı bu? Evin parasını alacak; peki biz ne yapacaktık? Kirayı nasıl karşılardık?
-Bende, peki dedim sen git. Kafamda bir sürü sorular
-Sus! diye haykırdı, gözleri bir kat daha büyümüştü, yuvasından fırlayacak gibiydi. .Gaz lambasını eline aldı: Şunu patlatırım suratına. O arada gaz lambası söndü. Odaya dışarıdan sadece sokak lambasının ışığı vuruyordu.
-Anne nolur yatalım diye ağlıyordu çocuklar. Her yer alkol kokuyordu, gaz kokusunu bastırmıştı. Anne hadi kalk lütfen.Gözlerini ve akan yaşları görebiliyordum, elini yüzüne kapatıyor ve ağlıyordu. Bir yandan da Allahım yardım et diyerek dua ediyordu.Telefonumu alıp hışımla çıktım odadan ama vücudumda istem dışı olaylar gelişti. Işıklığa bakan zifiri karanlık bir oda vardı, oradaki ranzaya attım kendimi, ancak çenem birbirine çarpıyordu. Dişlerimden tut, vücudumun en son noktası, ayak parmaklarıma kadar titriyordum. Bedenime hakim olamıyordum. Mart ayıydı, hava buz..Odun ,kömür yok,elektrikler olmadığı İçin ısıtıcıyı da açamadığımızdan iki kat donuyorduk. Korktum. Felç mi geçiriyordum acaba diye. Büyük oğlumu çağırdım yanıma
-Oğlum sıkıca sarıl bana, küçük oğlumda sağ taraftan sarıldı.Hala titriyordum,konuşamıyordum. Kalbim delicesine atıyordu, oda hoşlanmadı bu durumdan ki dengeyi kuramıyor, ritimde sorun yaşıyordu. Zavallı kalbim... Küçük oğlum anne iyisin değilmi? Hastaneye gidelim mi? Anne anne nolur iyileş
Uzun zaman öylece yattık. Biri sağımda biri solumda. İyi ki varsınız dedim içimden. Ben yıllarca hep böyle korktum, korkutuldum. Birazdan ikisi de derin bir uykuya daldılar. Ben bir sağa dönüp sarılıyordum, bir sola dönüp, ısınmaya çalışıyordum. Sahi neydi beni bu kadar ürküten? Can korkusu mu yoksa kırılan, yıkılan umutlarım mı, başa ne geleceğini bilmemek mi? Yoksa feda ettiğim yıllar mı?Bir yandan ağlıyor,bir yandan vücudumun ısınmasını bekliyordum. Sonrasını hatırlamıyorum, uyumuş olmalıyım.Peki bundan sonra neler olacaktı? Nerede ev tutar, kirayı nasıl öderdim? Çocuklarım bu durumdan nasıl etkilenecekti? Geçirdiğim kanser sürecinden sonra çalışabilir miydim? Çalıştığım kiraya mı, çocuklarıma mı yetecekti? Zaten üstlerine giyecek doğru dürüst kıyafetleri bile yoktu. Peki bundan sonra daha iyi olur muydu bize hayat? Güneş bir gün bizim için doğar mıydı? Tanrı güneşi yalnız bize çevirir miydi kulağından tutup?
Hava aydınlandı, radyomu açtım, mutfakta küçük tüpte çayımı demledim, kahvaltı hazırlıyordum. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü imiş, anonsta duydum. Az sonra arkamda bir ses belirdi, baktım küçük oğlum. Beyaz bir resim dosyasına kırmızı kocaman bir kalp, çiçeklerle yazılmış, AYŞE yazısı, renk renk balonlar ve iki kedi yavrusu,annesine koşuyor. Kırmızı kalbin içinde aynen şu yazıyordu:-ANNECİĞİM, DÜNYA KADINLAR GÜNÜN KUTLU OLSUN!...Yüreğimden topuklarıma kadar sıcak, sımsıcak bir sevgi yumağı aktı. Evet, hayatı kazanmıştım; geçmişin onca yapış yapış acılarına karşın bu mutluluk bana yeterdi.Aylin Öz
Kalemine ,yüreğine sağlık arkadaşım mükemmel bir izah ve anlatım olmuş .
Aylincim yaşanmış bir hikaye olmalı bir tarafın gülüp eğlendiği bir tarafın ise itilip kakıldığı ama ilahi adalet mutlaka bir gün gelecektir.Çok güzel bir anlatım kalemine sağlık, başarılar diliyorum bu hayatta...
Sözün bittiği yer bu olsa gerek