Üç kişiydiler hastane odasında. Küçük kızın doğum günüydü. Hiç bir şeyden haberi de yoktu zaten. Kolları serumlardan delik deşik olmuştu. Ruh gibiydi canı çok sıkılmıştı. -Anne buradan gidelim anne ne zaman çıkacağız anne , bıktım diyerek her gün ağlıyordu. İki gün önizleme odasında yattılar. Kızın ateşi bir türlü düşmüyor ve sık sık bilincini kaybediyor, ağlıyordu. Doktorları, camlı tek kişilik ve bir o kadar soğuk odaya ağızlarında maske ile giriyor acele muyane edip çıkıyorlardı. Kapısına kırmızı yıldız asılıydı , kadın çok bilmiyordu ne anlama geldiğini. Meğer tehlike anlamı içeriyormuş. Buz gibi odanın penceresinden dışarıya bakmak istedi kadın, sonsuz bir boşluğa bakar gibi sadece jenaröterler vardı aslında ama kadın dalıp geçmişe dönük öylece çaresizliğine yanıyordu. Ağzını bıçak açmıyordu, zaten, yaşadıklarını unutamıyor, erteliyordu , anı bir türlü yakalayamıyordu. Nöbet geçirmeye başlayınca irkildi kadın çığlık çığlığa bağırarak imdat imdat sesiyle koşturdu koridora. Tüm doktorlar toplandı. Bir iğne yaptılar 360 derece yatağında gözü kapalı, uyuyor ve dönüyordu odaya girdiğinde. Seslendi yavrusuna duymadı.Yoğun bakıma kaldırdılar sonrasında. Gelen soru soruyor, giden cevap bekliyor, kan alınıyor tüp tüp, kız hep ağlıyor anne onunla bir gözyaşlarına boğuluyordu. Yoğun bakım bir yatak sığabilecek büyüklükte , bir de sandalye vardı. Yatağın etrafında bir insanın dönebileceği genişlik sadece. Yatağın baş ucunda solunum cihazı, oksijen tüpü, nabız ölçer hepsine bağladılar kıza. Başı şiddetli ağrıyordu Bahar' ın. Üç gün kaldılar orada ancak yıla bedeldi. Nöbet geçirme fikrinden kadın hiç uyuyamıyor haziran gecesinde odanın soğukluğundan aralık ayını yaşıyor sanıyordu. Bir şey yemek istemiyordu, ağlıyor, anne İstanbul gezim var ona gideceğim lütfen kaçalım burdan ben o geziye gitmek istiyorum. Çok da özenmişti bu geziye orta son sınıf gezisiydi, gözleri doluyordu anneciğinin tamam gideceksin annem üzülme . Bir yandan ağlıyordu, isyan dışında herşeyi yaşıyordu. Sabah gözünü açtı kır pidesi istiyorum anne dedi. Kadın yoğun bakım hemşire odasına gitti kantine gideceğini , kızına bakarak olmalarını rica etti. Hemşireler tamam biz bakarız git dediler. Kadın hızlıca çıktı yoğun bakımdan asansörle zemin kata oradan yüz metre ileride kantine gitti aldı , soğuk çayı severdi onunla toplam beş lira ödedi ve ayrıldı kantinden. Hastanenin dönerli kapısından girdi. Asansörle üçüncü kata oradan yoğun bakımın kapısını tıklattı. Nice sonra duyan görevli açtı kapıyı. Odaya girdiğinde Bahar' ı giydiriyorlardı fark etmedi kadın yerdeki kanları ve yüzündeki ve burnundaki morlukları. Hadi bakalım dedi hemşire yukarıya doğru uzan Bahar. Hemşire odayı terkettikten sonra yerleri silmeye çalışan hizmetli kadın anlattı. Abla nöbet geçirdi yere düşmüş geç gördük, geldiğimizde yerdeydi dedi. Serumu kopmuş ve ondan damar yolundan akan kan batırmıştı hem yatağı hem yeri. Paramparça oldu yüreği , kızamadı kimseye oysa bir kişi dursaydı başında böyle bir trajedi yaşanmayacaktı. Kır pidesi nelere mal olmuştu, kır güzel bir mana içeriyordu aslen. Çiçekler, yeşillik, güzel kokular, rengin her tonu. Ancak burada pek anlamını taşımıyordu. Kahrından ölse yeriydi ama ölmedi, pişmanlık katmer katmer olmuştu yüreğinde. Keşke gitmeseydim dedi kan akan yüreğinden sessizce. O son nöbetiydi bir daha asla olmadı. Üçüncü günün sonunda servise çıkardılar tam onbeş gün orada antibiyotik tedavisi damardan uygulandı, oda iki kişilikti ama hiç bir çocuk vermediler ateş yüzünden odaya. Damar yolu açılmadık yeri kalmadı. Damarlar patlıyor, kız ağlıyor yenisi açılıyordu. Kollar, bilekler, ayak bilekleri en son baş parmağının üzerine bile açılmıştı. Çok acı çekti Bahar. Babası geldi yanına, anne çok yoruldum iki üç saat sen dur dedi , ben şurada dışarıda hasta bekleme salonunda uyuyayım çok yorgunum dedi. Ben duramam canım sıkılır yanıtını aldı, çocuk sadece onunmuş gibi. İnanamadı kadın onca yaşanan şeylerden haberi olmayan babanın bu tutumuna. Anlam veremedi cevabı da yoktu zaten. Defol git diye haykırmak istedi, yokladı kendini gücü bitmiş, tükenmişti, sustu . Git diyebildi tamam git ben bakarım ...Hep böyle oldu ve olacaktı. Yaşayan bir ölüydü sadece nefes alan. Hastane enfeksiyonundan olmalı kadın ishal başlangıcında önlem amaçlı acile muayene olmak istedi. Kızını da yanına alarak aşağıya indiler. Artık yürüyebiliyordu Bahar, kantine kadar gidip gelebiliyordu. Muayene için acildeydiler, doktor bir iğne yapalım dedi. Kadın iğneyi oldu , kantine su almaya yöneldiler dönüp gelip odalarına yöneldikleri sırada gözünü buhar kapladı kadının ve kalbi delice atıyordu, tekrar acile döndüler ve imdat dedi kadın ben çok kötüyüm. Tansiyon onbeş olmuştu. Gözleri görmüyordu meğer iğne yan etki yapmıştı, tam da kızı hastayken yan etki yapacak zamanı bulmuştu iğne. Acil tıklım tıklım yatak bulunmuyor kadın göremiyor, bayılma derecesinde yatak arıyorlardı. Biri boşaltınca sedyeyi kaptı kadın serum bağladılar şimdi oda yatmıştı, kızı başında antibiyotiklerin etkisiyle suskundu. Doktor kıza annenin reçetesini bul gel dedi kız baktı yüzüne, okuma yazman yok mu senin dedi, bakakaldı öylece, kadın atıldı antibiyotik tedavisi ağır çok iyi değil. Lütfen ona soru sormayın. Günde 15 mg antibiyotik onu biraz durgunlaştırdı diye savundu kendi ölüyorda olsa... Doğum gününe pasta almıştı ablası. Mumu üfletti annesi , fotoğraf çekilelim dedi kimse istemedi, kimse pasta yemedi. O da yan odalara dağıttı pastayı. Nasıl bir doğum günüydü? Yaşadıklarına hayret ederek, yalnız olmanın gücüyle yaşamaya devam edecekti bundan sonrada. Zaten beş gün sonra taburcu oldular, acılarını hastane odasında bırakarak, bindiler bir taksiye evlerine ve hayallerine doğru ilerlediler bir haziran sabahının göbeğinde gülümseyerek yeniden... Aylin Öz
Kitap
Yayınlanma: 27 Ekim 2019 - 14:38
KADININ GÜNLÜĞÜ-3
Kitap
27 Ekim 2019 - 14:38