Pandeminin Aile Üzerine Etkisi
Doç. Dr. Yücel NAMAL
11 Mart 2020 tarihi Türkiye’de COVİD-19 vakasının tespit edildiği ilk tarih. Bir yıldan uzun süredir Dünya’nın mücadele ettiği bu sağlık sorunu ekonomik sıkıntılara yol açtığı kadar psikolojik anlamda da tahribe neden oluyor. Pandeminin ilk dönemini incelemeye başlarsak genel anlamda korkuyu gözlemleyebiliriz. Hayatın bir anda durması ve değişmesi toplumu sonu gelmez bir karmaşaya sevk etmesiyle birlikte farklı sorunların bir arada ve bağlantılı olarak ortaya çıktığını ve insanların farklı tepkilerle karşıladığını da görebiliriz. Toplum sosyal anlamda olduğu kadar ekonomi, siyasi ve coğrafi nedenlerle de bir bütün oluşturan insan birimlerinin bir birleşimidir. Toplumu oluşturan birimlerden en temel yapıtaşını oluşturan insanı saran, insanın bilincini ve karakterini yoğuran ailedir.
Bu tür dünyayı saran kriz dönemlerinin aile ilişkilerine kadar ulaşması kaçınılmazdır. Türk toplumu yönünden bu konuyu incelersek bunun için öncelikle Türk aile yapısını incelememiz gerekmektedir. Türk halkı pek çok tipte yaşam biçimini ve dini benimsediği için dönemlere göre aile yapısında farklılıklar gözlemlendiğini söylenebilir. “Gök kubbeyi devletin, çadırı ise ailenin örtüsü” kabul eden Türkler devlet düzeni ile aile düzeni arasında çok yakın ilişki bulunmaktadır. Bu anlamda Türklerin eski dönemlerden itibaren aileye önem verdiğini söyleyebiliriz.
Günümüzde Türk halkının kültürel yansımanın önemli bir parçası olan aile yapısın da İslam kültürünün önemli etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Türk kültüründe olduğu kadar İslam kültüründe de aile önemlidir . Hatta Kuran-ı Kerim’ de ailenin önemi hususunda birçok ayet bulunmaktadır . Bunlardan biri olan Ankebût Suresi 8. ayette “Biz insana, anne ve babasına iyilik yapmasını tavsiye (emr) ettik.” Bu ayetten de anlayabileceğimiz gibi İslam dininde kişilerin aile üzerindeki sorumluluklarına önem verilir.
Türk ve İslam kültüründe aileye verilen değerin önemini gözlemleyebilsek de elbette uygulamada ve günlük hayatın işlenişindeki farklılıklar gözlemlenmektedir. Pandemiyi ve pandemi sürecini kontrol altına alma amacıyla uygulamaya konulmuş karantina uygulamasının insan sağlığı üzerinde bazı sonuçları olmuştur. İnsanların gelir ve sosyal konumlarına göre yaşadıkları gündelik sıkıntılar ve nedenleri farklılık gösterse de sağlık sıkıntıları konu olunca bir çeşit ortak sorun kümesinden bahsedebiliriz. Bu noktada kişiler ve üzerine eğilmeleri gereken sıkıntıların toplumsal fonksiyon ve işleyişe zarar vermesi ve yıpratması da kaçınılmaz bazı sonuçlar doğuruyor. Karantina uygulamaları ve çeşitli kısıtlamalarla ortak paydada buluşan insanlar için psikolojik anlamda genellenebilir ve gözlemlenebilir bazı tanım ve araştırmalara ihtiyaç duyulduğunu da söyleyebiliriz. Bu dönem içinde insanların sosyal ortamlardan izole bir hayat yaşadığı düşünülürse özellikle araştırmaların eğilmesi gereken noktanın birey ve bireyin iç dünyası olduğu kadar bireyin birincil iletişimde olduğu ve aynı ortamı paylaştığı ailesi olması gerektiğini söyleyebiliriz. Araştırma sürecinde bireyden aileye doğru gidilmesi gerektiği kadar aileden bireye ulaşılması da doğru olacaktır çünkü aile ile iletişim ve anlaşma biçimi bireylerin bu süreçte ne gibi psikolojik durumların içinde bulunduğu hakkında gözlemleme imkânı sunabilir. Karantina ve sosyal izolasyon süresi uzadıkça kaygı bozuklukları öncelikli olmak üzere, depresyon, akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, somatik belirtili bozuklukların daha sık görülmesi söz konusu olabilir. Bütün bu problemlerin birey üzerinde oluşturduğu baskı ve mücadele zorunluluğu aile için toplu bir dayanışmanın gerekliliğine neden olabilir.
Aileler için evde vakit geçirme süresinin artmasıyla birlikte birlikte geçirilen zaman ve etkinliklerdeki artış kaçınılmaz olmuştur. Aynı zamanda aile içindeki görev dağılımları ve sorumluluklar arasında da bazı farklılıklar yaşandığı söylenebilir. Örneğin; karantina sürecinden önce yalnızca akşam yemeklerinde bir araya gelebilen bir aile karantina süresince günlük öğünlerinin -tamamında birlikte olmak zorunda kalmıştır. Birlikte geçirilecek öğün sayısındaki bu artış aynı zamanda paylaşılması gereken görev ve sorumluluklara da yansıyacaktır. Bu gibi durumlarda sorumlulukların adil ve sorunsuz bir şekilde paylaşılması tartışma ve huzursuzluk ortamı yaratmayacakken sorumlulukların yalnızca bir kişi üzerine yüklenmesiyle bu ortamın oluşması kaçılmaz olacaktır.
Örneğin Türkiye’de gerçekleştirilen araştırmalardan birinde, Kovid-19 pandemisi adı verilen küresel salgın sürecinin aile ilişkilerine ve sorunlarına etkisinin üniversite öğrencisi gençler perspektifinden ortaya konulması amaçlanmıştır. Elde edilen ve betimleyici istatistiklerin kullanıldığı verilere göre, küresel salgın sürecinde, ailelerin üçte ikisinin aile içi iletişimi artmış ve üçte birinin aile ilişkileri daha da iyileşmiştir. Türkiye genelinde en çok yaşanan üç aile içi sorun, aile üyelerinin birbirlerini eleştirmesi, ailede tartışma ve fiziksel şiddet içermeyen kavgalardır. Pandemi öncesine göre ailede yaşanan sorunlar içerisinde en fazla artış gösteren sorunlar sırasıyla, ev içi sorumluluklarla ilgili tartışmalar, aile üyelerinin birbirini eleştirmesi, ailede tartışma ve kavgalar ve ev ekonomisiyle ilgili tartışmalardır. Diğer yandan pandemi süreci öncesine göre aile üyelerinin birlikte daha çok vakit geçirmeleri iletişimi ve birlikte yapılan aktiviteleri artırmıştır. Ayrıca hakaret, alaya alma, tehdit, ekonomik ve fiziksel şiddet gibi aile içi sorunlar ile cinsiyet, aile türü, aileye verilen önem derecesi, aile ilişkileri ve iletişimi gibi değişkenlerle istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.
Araştırmayı incelediğimizde gördüğümüz gibi pandeminin aileler üzerindeki etkisi pek çok farklı şekillerde sonuçlanmıştır. Bazı aileler sosyal ve bireysel çatışmalarla ilgili bazı sorunlarla karşılaşırken bazı aileler ise ekonomik nedenlerle sorun yaşamışlardır. Bazı aileler bu gibi sorunlarla tartışmalar ve çözüm odaklı konuşmalar, sorumlulukları kabullenme ve iş bölümü gibi yapıcı çözümler üretirken bazı ailelerde fiziksel ve ruhsal tahribe yol açmıştır.
Atatürk’ün de ifade ettiği gibi “ Efendiler, sosyal hayatın kökeni, aile hayatıdır. Aile, açıklamaya gerek yoktur ki, kadın ve erkekten oluşur” aile kadın ve erkekle birlikte bütünlenir ancak kültürel etmenler ve tarihsel süreçlerle birlikte günümüze evrilen cinsiyet ayrımı ve cinsiyetler üzerine yüklenen farklı sorumluluk ve kalıplar aile içi sorunlara ev sahipliği yapmaktadır. Bu nedenlerden ötürü pandemi dönemi bu gibi aile içi sorunların görülmesindeki artışta kaçınılmaz olmuştur. Önceden yaşanan şiddet vakaları pandemide uygulanan sosyal izolasyon nedeniyle artabilmektedir.
Bütün bu sıkıntı ve gerilim ile birlikte ailevi sorunları çözecek olan doğru psikolojik sorular ve gözlemler olduğunu söylemek mantıklı olacaktır. Bütün bu süreç içindeki mücadeleler toplumsal ve küresel çapta veriliyor olsa da, aile içinde ve bireysel anlamda olan psikolojik mücadele ve uğraşlar hafife alınmamalıdır. Aile içi etkileşimi artırmak ve iletişimi sağlıklı kılmak için ev içinde oyunlar oynanabilir. Bu oyunlar aile üyelerinin hareketsizlikten doğan yorgunluğunu, mutsuzluğunu, gerilimi azaltabilir ve aile içi sosyalleşme sağlayabilir. Bireylerin sağlıklı olarak bu süreci geçirmesi ve devam ettirmesi aile ortamının da sağlıklı bir süreç geçirmesine yardımcı olacaktır. Aile etkileşimi, kişiler arası iletişim ve anne-baba rolleri konusunda bilinçlendirme yapılmalıdır. Sonu belli olmayan bu süreçte koruyucu sağlık hizmetlerinin, psiko-sosyal destek hizmetlerinin etkinliğini, artırmaya yönelik gerekli çalışmaların yapılması ve bu hizmetlere ulaşılabilirliğin kolaylaştırılması da gereklidir. Ne kadar zor ve yıpratıcı olsa da bu sürecin geçeceği unutulmamalıdır.