ÜNAL TÜMİN
Değerli okurlarım, "Bayram... Bayram" dedik, o da gelip geçti...
Bu bayramımızı adı ile tescilli olarak kutlayabildik mi?
Evet, bayramımızın adı "Kurban Bayramı" idi. Yani kurbanlıkları alıp kesebildiniz mi?
Ya da konu komşunuza Kurban eti dağıtabildiniz mi?
Cevabınızı duyar gibiyim: "Ne gezer! Konu komşudan bile kurbanlık etler gelmedi!"
Kurban Pazarları gideniniz mi var mı?
Gidenler kurbanlıkların fiyatını duyup kaçtılar değil mi?
Eskiden kurban pazarlarında kurbanlık küçük ve büyükbaş hayvanlar kaçar, arkasından koşanların resim ve canlı görüntüleri yayınlanırdı.
Hatta acemi kasapların elini, ayağını kesenleri o kadar çok olurdu ki, hastanelerin acilleri bile dolar taşardı. Kötü bir misal ama, ona bile rastlamadık değil mi?
Galiba bayramı sadece "Bayramınız kutlu olsun" demekle yetindik...
Peki, bol bol kurban eti yediğimiz o bayramlara ne oldu? Kurbanlıkları yetiştirenlerin pazarlara borç para ile taşıyıp getirdikleri kurbanlıkları nasıl geri götürdüler?
Tabii ki, kesimhanelere yok pahasına satarak bir daha besicilik yapmayacaklarını ağlayarak duyurdular.
Yani hayvan yetiştiricileri bu bayramı adına uygun olarak! Kendilerini kurban ederek memleketlerine döndüler!
***
Bazı görüntülü Basın organlarında program sunanların konunun uzmanı olan kişilerle yaptıkları sohbetlere tanık olduk.
Konu; Et tüketimi, ya da protein tüketimi idi.
Bu bayramda et alamayan, ya da et yüzü görmeyenler afişe etmemek için mi, yoksa bazı makamlara yaranmak için mi haftalık, aylık protein tüketimini çok düşük göstermelerine ben bir anlam veremedim! Belki de bu programı izleyenler diyeceklerini demişlerdir...
Bu konuda söylenenleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
- Kişi başı protein tüketiminde maalesef düşük bir ülkeyiz.
Yapılan istatistiksel araştırmalar sonucunda Gelişmiş ülkelerde yıllık 40 kg' a kadar kişi başı kırmızı et tüketimi bizde maalesef 11 kg civarında. Beyaz et de aynı durumda maalesef.
-Avrupa ülkelerinde bir porsiyon et 250 grama kadar düşmüş durumda.
Kısacası Avrupalıların bir tabakta yediğini biz ancak 1 hafta da tüketiyoruz. Hal böyle olunca bedensel ve zihinsel gelişme de ancak bu kadar oluyor. Biraz daha abartarak söylersek , kinayeli, kinayeli; yani bulgurla tarhanayla ancak amele olabiliyoruz. Ama et, süt, tavuk ve protein ile beslenen insanlar da Mars yolcusu oluyor...
Gelelim bizim konumuza: Türkiye, et tüketiminde dünyanın gerisinde kaldı...
Kırmızı et fiyatlarındaki yükseliş durdurulamazken, alım gücü düşen vatandaş ete erişemez hale geldi. İthalata rağmen Türkiye'nin et tüketimi dünya ortalamasının altında...
Basın organlarında konuşulanlar, böyle idi.
Bir Pr. Nedense üst yönetimi ya da vatandaşı üzmemek için mi nedir anlayamadım! Verdiği rakamlar ve konuşmasında hatırladığım kadarı ile "Haftada 300 gram yeter" demişti!
İyi niyetli düşünerek fiili durumu "normal" göstermeye çalıştı galiba...
***
Ekonomi dünyamız ve de basın duruma şöyle bakıyor: Türkiye et tüketiminde geride kaldı...
Yani bunun açık seçik anlatımı şu olsa gerek: "Kırmızı et fiyatlarındaki yükseliş durdurulamazken, alım gücü düşen vatandaş ete erişemez hale geldi.
İthalata rağmen Türkiye'nin et tüketimi dünya ortalamasının altında kaldı."
Yine açık görüşlü olanların yorumlarını da sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Artan fiyatlar kırmızı et ve ürünlerinin sofradan uzaklaşmasına neden oldu. Kilosu asgari ücretlinin bir günlük geliri ile yarışan et fiyatları, uygulanan ithalat politikaları ile de düşmüyor. "
"Alım gücünün gerilemesiyle kırmızı etin ikamesi olana beyaz et de artık alışveriş sepetlerinde yer bulamıyor."
Bunun özeti de mesajı da şu :Türkiye tüketim politikalarının gerisinde kaldı...
Yazıma noktayı koymadan şu rakamları vermek istiyorum:
OECD- FAO Tarım görünümü 2024- 2033 raporuna göre kişi başına kırmızı et tüketimi OECD ülkelerinde 34, 8 kilo, Avrupa'da 34,5 kilo, dünya genelinde 18,1 kilo iken Türkiye'de sadece 16,6 kilo ...