Kadına yönelik şiddet, sadece bireysel bir mesele değil, tüm toplumun çözmesi gereken bir sorun. Pek çok kadın fiziksel, psikolojik, ekonomik veya dijital şiddete maruz kalıyor ve ne yapacağını bilemiyor. Ancak unutulmaması gereken en önemli şey şu: Kadınlar yalnız değil ve şiddete karşı harekete geçmek mümkün.
Peki, şiddete maruz kalan bir kadın hangi adımları atabilir? Ve toplum olarak bu mücadelede nasıl rol alabiliriz?
1. Şiddet Gören Bir Kadın Ne Yapabilir?
• Öncelikle güvenliği sağlamak: Şiddet devam ediyorsa en yakın polis merkezine gitmek veya 112 Acil Yardım Hattı’nı aramak önemli.
• KADES Uygulamasını Kullanmak: Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından geliştirilen Kadın Destek Uygulaması (KADES), şiddet veya tehdit altındaki kadınların tek bir dokunuşla polis çağırmasını sağlıyor. Akıllı telefonlara indirilen uygulama, acil durumda konum bilgisiyle birlikte güvenlik güçlerine ulaşmayı mümkün kılıyor. Bu uygulama sürekli gelişiyor.
• 6284 Sayılı Kanun kapsamında korunma talep etmek: Polis, jandarma veya savcılık aracılığıyla uzaklaştırma kararı çıkarttırabilir, şiddet uygulayan kişinin kendisine yaklaşmasını engelleyebilir.
• Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’ne (ŞÖNİM) başvurmak: Barınma ihtiyacı olan kadınlar için kadın sığınma evleri ve hukuki-psikolojik destek sunan birimler bulunuyor.
• ALO 183 Sosyal Destek Hattı’nı aramak: Devletin sağladığı bu hat, şiddet mağduru kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık hizmeti sunuyor.
• Dijital şiddete uğradıysa: Sosyal medya veya dijital ortamda tehdit ve tacize uğrayan kadınlar, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Siber Suçlarla Mücadele birimine başvurabilir.
• Ekonomik şiddet mağduruysa: Kadın dayanışma dernekleri ve belediyelerin kadın destek birimleri, iş bulma ve ekonomik özgürlük kazanma konusunda yardımcı olabilir.
Destek almak ve harekete geçmek en doğal hakkınız!
2. Toplum ve Bireysel Olarak Ne Yapabiliriz?
Şiddetin önlenmesi için bireysel farkındalık kadar toplumsal değişim de şart. Bunun için:
• Hukukun etkin uygulanması: Cezalar caydırıcı olmalı.
• Kadınların ekonomik bağımsızlığını desteklemek: Şiddete maruz kalan kadınların çoğu ekonomik bağımsızlığa sahip olmadığı için ayrılmakta zorlanıyor. Kadın istihdamını teşvik eden projeler artırılmalı.
• Toplumsal cinsiyet eğitimi verilmeli: Şiddetin kökeninde, kadın-erkek arasındaki eşitsiz güç ilişkileri var. Çocukluktan itibaren eşitlikçi eğitim verilerek, kalıplaşmış roller kırılmalı.
- Medyanın dili değişmeli: Şiddeti romantize eden dil terk edilmeli. Kadın haklarını destekleyen bir dil kullanılmalı.
- Şiddet gören biriyle iletişim kuruyorsak: Acımak, yargılamak, suçlamak vb. yerine doğru bilgi aktarımında bulunarak ilgili kurumlara ulaşmasını desteklemek çok önemlidir. Yaşadığı şiddet döngüsünden hemen çıkmasının çok da kolay bir şey olmadığı bilinciyle kişiyle güçlendirici ve destekleyici bir iletişim tarzı benimsenmelidir. Onun adına karar vermeye çalışmamalıyız. Ne yapması gerektiğini söylemek, hatta bazen “Hemen terk etmelisin, bu çok sağlıksız bir ilişki” demek bile karşı tarafı köşeye sıkıştırabilir. Unutmayalım ki karar vermek, o kişi için zaten zor. Bizim görevimiz, ona kendi kararlarını alabilecek gücü ve güveni kazandırmak. Duygularını küçümsememeliyiz. “Bu da bir şey mi, ben neler duydum…” gibi ifadeler, karşı tarafın yaşadıklarını önemsizleştirir. Oysa onun acısı, onun gerçeğidir. Bizim kıyaslama yapmadan sadece şunu dememiz yeterlidir: “Bu yaşadıkların çok zor olmalı.” Gizliliğe dikkat etmek de çok önemli. Şiddet gören kişi, çoğu zaman utançla, korkuyla ya da güvensizlikle konuşur. Paylaştığı bilgileri başkalarıyla paylaşmak, onun hayatını daha da tehlikeye atabilir.
- Ve belki de en önemlisi: Yalnız hissetmeyen biri iyileşmeye her zaman daha yakındır.
3. Bireysel olarak ne yapabiliriz?
Kadın danışma merkezinde farklı yaşamlara tanıklık eden biri olarak söyleyebilirim ki, şiddetle mücadele sadece mağdurun ya da uzmanların değil, hepimizin sorumluluğudur. Çünkü şiddet bir anda ortaya çıkmaz; çoğu zaman toplumsal sessizlikle, görmezden gelmelerle, normalleştirmelerle beslenir. Bu yüzden kadına yönelik şiddeti önlemek sadece yasalarla değil, toplumun da dönüşmesiyle mümkündür. Bu mücadelede hepimize sorumluluklar düşüyor.
Bireysel olarak ilk sorumluluğumuz: görmek.
Komşumuzun, arkadaşımızın, hatta yakın bir akrabamızın yaşadığı şiddeti “aile meselesi” diye geçiştirmemek. Olayların tanığı değil, gerektiğinde güvenli bir destekçisi olmak.
İkinci sorumluluğumuz: dili dönüştürmek.
Günlük hayatta kullandığımız cinsiyetçi, şiddeti meşrulaştıran ifadeleri fark etmek ve değiştirmek. Çünkü kelimeler sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda kültürü taşıyan damarlardır.
Üçüncüsü: bilgi sahibi olmak.
Yasalar, başvuru mekanizmaları, acil yardım hatları, yerel destek merkezleri… Bunları bilmek ve ihtiyaç duyan biriyle paylaşabilmek, bazen hayat kurtarır.
Ve son olarak: kendimizi de dönüştürmek.
Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek demek; fırsat eşitliğine inanmak, cinsiyet rollerini sorgulamak, öğrenilmiş normları yeniden gözden geçirmek demektir.
Bireysel sorumluluklarımız da, bir hayatın seyrini değiştirecek kadar değerlidir. Bunu küçümsememek, unutmamak gerekir.
Belki dünyayı bir anda değiştiremeyiz ama bir insanın hayatında fark yaratabiliriz. Ve bazen bu, her şeydir.