Artan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet toplumun kanayan yarası olmaya devam ediyor.
Kadına yönelik şiddet, kadınların kadın olmasından dolayı yalnızca fiziksel değil, duygusal, ekonomik, cinsel olarak kamusal ve özel alanda, büyük oranda tanıdığı kişiler tarafından sistematik ve ya münferit olarak acı çekmesine sebep olan güç ve tahakküm içeren davranışlardır. Kadına yönelik şiddetin son bulması için öncelikle şiddetin temelindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi için çalışılmalıdır.
Nedir bu toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği? Toplumsal Cinsiyet, kadınlık ve erkekliği sosyal ve kültürel faktörler temelinde belirler. Bu ayrım, kadın-erkek arasındaki farkın, sadece doğuştan gelen biyolojik bakımdan cinsel özelliklere bağlı olgular olmadığı bunların öğrenilen davranışlar olduğunu vurgular. Cinsiyetimiz biyolojik özelliklerimizin tümüyken toplumsal cinsiyet toplumun bizden beklentileri, biçtiği roller ve sorumluluklardır diyebiliriz. Örneğin, toplum olarak kadınları kırılgan, duygusal, fedakar vb. olarak; erkekleri ise saldırgan, mantıklı, güçlü vb. olarak tasavvur etmemizin pek çok sonucu vardır. Bu noktada bahsedebileceğimiz kavram olan Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği erkek egemen toplum yapısının bir sonucudur. Kadınların özel ve kamusal alanda erkeklerle eşit fırsatlara ve kaynaklara sahip olmaması, şiddeti tetikleyen en büyük etmenlerden biridir. Ailede ev içi işleri ve çocuk bakımını tek başına yürütmek durumunda kalan kadınlar kariyer basamaklarında ilerlemede daha dezavantajlı konumdadır. Kız çocuklarını kısıtlayan, cesaretlendirme ve destekleme konusunda erkek çocuğundan farklı tutum sergileyen ebeveyn tutumlarının ve çevrenin sonucu olarak erkeklerin mühendislik, pilotluk, kaptanlık vb. gibi mesleklerde sayılarının çok daha fazla olduğunu görebiliriz. Ancak toplumsal cinsiyet ekseninde düşündüğümüzde, bu mesleklerin tercihinde biyolojik cinsiyetin neredeyse hiç belirleyici olmadığını görebiliriz.
Erkekler, ataerkil toplum yapısında kadınların yaşamını ve davranışlarını denetleme hakkına sahip olduklarını düşünebilmektedir. Dolayısıyla, kadına yönelik aile içi şiddet aile içi dinamiklerden değil toplumun erkek egemen yapısından kaynaklanır. Türkiye’de aile içinde yaşanan sorunlar mahrem kabul edildiğinden en yakın kişilere bile zor anlatılmaktadır. Şiddetin açığa vurulması halinde de genellikle şiddet mağduruna destek olmak yerine, “kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışıyla aile birliğinin devam etmesi adına sessiz kalması tavsiye edilmektedir ya da kadın suçlanmaktadır. Halbuki tek bir suçlu vardır o da şiddeti uygulayan. Bu bilinçle şiddeti normalleştiren tutum ve söylemlerden uzak durmak hepimizin sorumluluğudur. Kadının ne giydiği, şiddet gördüğü ve öldürüldüğü kişi ile kurduğu ilişkiyi, cinayete uğradığı saatte neden dışarda olduğu ile ilgilenmek tüm bu erkek egemen yapıyı güçlendiren ve şiddetin normalleşmesini besleyen unsurlardır.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasından geçer. Eğitim ve medya aracılığıyla bu bilinç özellikle genç yaşta bireylere kazandırılmalıdır. Kadınlar kadar erkekler de toplumsal cinsiyet eşitliği, haklar ve şiddetin zararları konusunda bilinçlendirilmeli. Erkekler için şiddet içerikli kalıpları yıkmaya yönelik programlar geliştirilmelidir. Kadınların iş gücüne katılımını artırmak, onları ekonomik bağımsızlığa kavuşturacak ve şiddet döngüsünden çıkmalarına yardımcı olacaktır. Kayıt dışı istihdamı kontrol altında tutmak, mesleki eğitimler, kadın girişimciliğini destekleyen politikalar bu noktada kilit rol oynar.
Yasal yaptırımların güçlendirilmesi adına şiddeti önleyici yasalar etkili bir şekilde uygulanmalıdır. Koruma tedbirleri genişletilmeli ve faillerin cezalandırılmasında kararlı adımlar atılmalıdır. Kadın sığınma evleri artırılmalı ve kadınların güvenlikleri devlet güvencesi altına alınmalıdır.
Kadına yönelik şiddetin çözümünde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi adına yapılan her politika, ekonomik bağımsızlık için verilen her destek, eğitime yapılan her yatırım, bu sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Kadınların sağlıklı yaşam hakkına sahip olabilmesi için birey, toplum ve devlet olarak bu eylemi bir suç olarak görmeli, bu suça teşebbüs edenlerin cezalandırılması ve kadınların güvenlik içinde yaşamaları amacıyla her türlü desteğin verilmesi için çalışılmalıdır. Uygulanan her tür şiddet, toplumlarda sağlıksız bireyler yaratmaktadır. Şiddetin olmadığı, kadınların güçlendiği bir toplum inşa etmek ise hepimizin sorumluluğudur.
Bir dahaki yazıda Şiddete Karşı Stratejiler konusunu kaleme alacağım.
Katılıyorum. Ancak, evlilik olmadan önce evlilik, aile kudsiyeti, öldürmede kısas, insan sevgisi gibi konular öğretilmeli, boşanmanın yüksek oranlarda olması da manidar..
Yazdığın bilgi ve açıklama için teşekkürler nisa hanım ben bir erkek olarak kadına yönelik şiddeti kınıyorum tabiki bu benim kınamamla bir sonuca ulaşmayacak senin de yazdığın gibi temelde eğitim gerekiyor umarım zaman içinde köklü bir çözüm bulunması için çalışma yapılır saygılar sunarım