Bu aralar akıllı telefonlardan tiksinir oldum. Herkese teknoloji fırçası atmak geliyor içimden. Sokağa bir bakın, yolda yürürken bir göz teması kurabileceğiniz bir kişi çıksın alnından öpeceğim. Öyle ki kendi telefonumu iptal etmeyi bile düşündüm, sorun benimle bitmeyecekti ve bunu önüne geçmekte pek mümkün görünmüyor.
Dün caddeye çıktım, penyeci adam bir koli eşyayı, dükkana sokmak İçin uğraşıyor , koliyi asılırken elinde telefon ve internetten gözünü alamıyor, öyleki gözü görmeyecek bana çarpacak, kaldırımdan yola attım kendimi. Yola indiğimde anne , kız bir yerlere yetişme telaşında . Anne önde kız arkada , kız bir yandan anneye yetişirken, diğer taraftan elinde mesaj atma derdinde. Ayaklar bilinç dahilinde beyinden önce hareket ediyor, eller tuşlarda yazmaya çalışıyor. Karşı kaldırımda dükkanların kapı önünde oturan gençlerde bir tabure ve telefon yetiyor onlara. Kim geçmiş, kim ağlıyor, kim gülümsüyor, kim sokak kedisini kucağına alıp seviyor, yada köpeğinin kırılan ayağını fark edebiliyor. Elinizde telefonunuz varsa insana ihtiyaç yok gibi bir şey. Çevreye duyarsız kaldık. Ne oluyor Ne bitiyor farkında değiliz.
Geçenlerde arkadaşım Karşıyaka’da yemeğe gittiklerini, gelen çoğu çiftin ellerinde telefon, güya yemek yiyorlar, herkes telefona bakıyor, iki kelam yok diyor. Bence bu bir görgü kuralı olmalı, nasıl ki eskiden büyük yanında ayak uzatılmaz, sigara içilmez idiyse bu da geçerli olmalı, çalan telefon harici asla nete, Watsap a ,Facebook a, instangrama bakmak yok. Kural ihlali olursa cezasına razı olmalı ve keskin kurallar konmalı..
Zaten üç günlük dünya, insan insana muhtaç, sevgi illaki lazım.
Bilir misiniz eski çevirmeli ahizeli telefonları, önce postaneden bir kadın bağlanır, ona şu numarayı istiyorum, bağlar mısın diye rica edilir, heyecan ile beklenirdi. Mektuplaşırdık, özel günlerde kart yollardık allı , pullu yılbaşı kartları , Noel babalı yada manzara resimleri, ne çok rövanştaydı. Postacı kapının altından atar gider o mektupları hevesle okur cevabını yazar yollardık. Benim bir arkadaşım ile yazıştığım otuz yılı geçkin mektuplar hala sandığımın asfinik kokuları içinde yer almakta. Kısmet olursa bir kitap şekilinde bir gün raflarda olmasını istediğim mektuplarım...
İnsanoğlunun rahata alışması o kadar kolay ki, şimdi SMS, yada Watsaptan bayram, yılbaşı, Cuma mesajları en süslü , kendine ait cümlelerin yer almadığı, kopyala yapıştır yaparak karşı tarafı hatırladığımızı anımsatıyoruz güya. Yapay dünya..
Graham Bell 1876 ‘ da insanları bir tel aracı ile buluşturmanın mutluluğunu yaşarken , şimdi insanların bu kadar kopuk olmasından duyduğu üzüntü, sevincinden kat kat fazladır inanın.
Lütfen ölçü ile, sevdiklerimize vakit ayırarak teknolojinin kıymetini bilelim. Elbet gelişim çağındayız, ama bunu birbirimizden kopma çağı olarak yaşamayalım. Hal hatır sormayı ihmal etmeyelim. Düşen yaşlının elinden tutup kaldıralım, sokak hayvanlarının sularını ihmal etmeyelim. Ayrı odalarda ayrı dünyalar kurmayalım, çay içelim ailece, Çiğdem çitleyelim. Telefonları evde bırakarak elele gece parkta oturup sohbet edelim. Parkta akan suyun şırıltısının güzelliğini keşfedelim. Biz istersek zamanımızı çalabilir internet alemi. Müsade etmeyim ,çalan zamanı kimsenin geri vermesi mümkün değil.
Keyifli bir pazar günü diliyorum
Sevgilerimle..
AYLİN ÖZ
Çok açık net bir yazı Ben beğendim aynı düşüncedeyim Teşekkürler Aylin ÖZ
Aynen aylin ablacım nekadar güzel özetlemişsin yüreğine sağlık sevgiler
Teşekkür ediyorum canım benim