Mucize ne demek bilirsiniz! En olmadık karanlıkta, simsiyah kömür karası bir GECE sonrası aydınlık bir güneşin yalnız sizin, dikkat edin sadece için doğmasını beklemek. Yeryüzünde yaşayan insan sayısı hatırınıza gelince de kaybolan umudumuzdur mucize beklemek.
Ancak bazen de öyle istek ve dileklerimiz vardır ki, dönülmez yollardan beklentimiz olur, açılmayan kapıların açılmasını çok isteriz yada çektiğimiz çilenin artık son bulma arzusu bizi imkansızı düşünmeye iter, insanız işte kul sıkılmayınca Hızır yetişmez fikri de hep dimağımızdadır.
İnsanız biz, ne Hz. Musa’ nın asası var bizde, ne de Kızıl Denizi ikiye bölecek güç. Ne Yakup’ un sabırı ne de Yusuf’ un güzelliği. Bunların Peygamberlerin mucizeleri olduğunu biliriz Kutsal kitaplardan.
Doğmak mucizedir, aşk da öyle ... Peki yaşamak?
Sesim sahip olduğum reflüden olsa gerek sabah uyandığımda ocağa yeni atılmış minik bir çam dalı çıtırtısını andırıyordu. Ellerimi 20 saniyeyi geçkin sabunladım, öyle abarttım ki bu sabun işini ellerimin üzeri kaplumbağanın kabuğunu andırır olmuştu.
Kahvaltı sonrası #evindekalTürkiye sloganıyla birlikte inandığım kendimizi kollama ve yaşama arzusu ile 7.Koğuştaki Mucize filmini ağlama pahasına da olsa izleme kararı aldım. Biraz hüzünlü de olsak izleyecektim. Kafamı dağıtmaktı amaç ancak çivisi çıkmış bu dünyada çivi çiviyi sökecekti yine emin olun.
MEKAN çok iyiydi filmde. Orada Memocan, anana, Ova kızı bir kenara bırakıp o denizin hemen kıyısındaki gecekonduda hayal ettim kendimi. O minik pencereden denizin yorgan misali süzülüşü bende inanılmaz duygular uyandırıyordu, birde heidi li çanta ile de o da girmişti gecekonduya ve tahtadan pileli örtüsü olan , saman yastıklı divanda oturup orada sayısız gün kalabilirdim. Peter ve Alp Dağları zaten hafızamda idi keçi sürüleri ile birlikte. Netse filme dönelim.
Ağlamadım, bir kaç minik gözyaşıyla savaştım o kadar. Doğaldı Aras Bulut İynemli. Halama benzettim onu alışıktım riyasız sevgiye, dürüstlüğe, karşılıksız vermeye, babana da annem idi, her şeyi ile kabullenen, yıllarını ona veren.
Yaşamak ayrı bir şey. İnsan bilmediği, yaşamadığı bir şeye bu nasıl olur deyip ağlıyor inanın. Akılın almadığı şeylerde gözyaşı akıyordu, bildiği şeye anlayamıyordu insanoğlu. Bu açık ve netti, yaşanan çirkinlikler üzdü, alışıktık kötülüklere, acımasızlara, karnı tok sırtı pek insanlara, bencilce yoksulu ezmelere. Zenginin hep güçlü oluşuna...
Ova kızı hatırladıkça doğanın uyanışı, yeşillenmesi, mis çiçeklerin tomurcuklanması, doğa kadının uyanışı ve Nevruzu anımsattı. Her ne kadar toprak ananın uyanışına şahit olamasakta, kıvılcımları kardeşliği simgeleyen ateşin üzerinden atlayamasakta, ruhumuz kıpırdamıyordu işte, ağaçların uyanışı gibi. Anladım dünyaca yaşanan bir sıkıntı vardı ve ciddiye alıp ahmak olmamak lazımdı. Ömür var ise seneye de kutlardık Nevruzu. Durum ciddi idi çünkü. Korunmalı ve aklı selim davranmalıydık. 65 yaş sınırı ve kronik hastalıkların sokağa çıkmasına yasak gelmişti. Hafife almak ve video üretmekten vazgeçmedik, çözüm üretmektense video çekmek kolaydı. Oysa tedbirde öyle. Cehaletti korkusuzca sokağa çıkma telaşı...
Şimdi doğmak mucize, aşkta öyle, ya yaşamak? Çözümü olmayan ve daha sıkıntılı günlere yuvarlandığımız şu günlerde nefes alıp veriyor olmak neydi? MUCİZENİN ta kendisi...
Aylin ÖZ
Kalemine yüreğine sağlık haftayı merakla bekleyeceğim okumak için.
Aylin hanım kalemine sağlık.
Teşekkür ediyorum. Sağolun...