Işığı kapattım, sobanın yanan ışığını sakız gibi kireçlenmiş tavandan izlemek çok keyifli... Nerede mi?
Lavanta kokulu yer yatağında, kanaviçe işlemeli sabun kokan yastıkta kıvılcımlara dalıp gitmek... Ya o bakır çaydanlığın aşk ile kaynayan cızırtı sesi hiç bir yerde duyulmamış bir beste adeta. Pilli radyo hafiften açık, Neşet babadan çalıyor ‘ ah yalan dünya yalan dünya’ diyor, gecenin sessizliğinde annemin diktiği pazen pijamalarla doğrulup fırlamak yataktan, sonra bir kibrit ile yakılan gaz lambası ve yazılan bir kaç mısra şiir yeni doğmuş bebek gibi ışıl ışıl...
Sonra gaz kokusu başını döndürürken çay içmek istersin zaten kaçmıştır uyku, sabahlamaya niyet kurmuşken, ince belli bir bardak çay eşlik eder yalnızlığına, iyidir bazan yalnızlık. Bıkarsın bazen yorulursun, yırtıp atmak istersin hayatı, bolca yazılmış bir defter gibi , temiz bir sayfa açmak ister gibi. Çay ve yalnızlığın buluşuverir bir gece vakti zemheri gecesi soğuğuna inat.
Sonra minik bir çam odunu atarsın sobaya ve odaya yayılan çam kokusu. Bunlar mı sadece minik birer anı, yaşadığım çocukluktan kalma huzur kokulu anılar...Herşey güzel olacak yılmayın...Yazdığım şiirde şiir defterinde çoktan yerini aldı..
TESTİ
Gel kaçalım seninle keşfedilmemiş coğrafyaya doğru
sokak sokak
Soruşturmaktan yorulsunlar
Kimseler bilmesin
Beyazlara bürünelim kardelen gibi boynu bükük ama güçlü
Soğuk bize işler mi?
Hep üşüyor zaten kalbimiz
Ayazda kalmış su testisi sanki geceden kalan
Kar mı üşütecek!
Buz gelir tırıs gider bize hayat yanında
Hadi kalk uyuma, kuşlar bekler acıkmıştır
Bulup doyuralım
Bir bardak açık çay tren garında molada
Bilinmeyen kentte iyi gelir...