İstanbul’un kenar mahallesinde, kendi halinde ,gariban bir adamdı Yaşar. Bazen deli diye nitelendiren de vardı onu. Ama siz hiç emekli olunca ki emekli olmasına belki iki üç sene vardı, eğer kısmet olursa o para ben ölünce bir kadının olsun, bir garibin yüzü gülsün derdi.Dua değildi istediği sadece bir insana, bir kadına yardım edebilmek ve öldükten sonra da anılabilmek.Hastayken nikah yaparım usülden sonra ölsemde gam yemem. Sonra deli diyorlar böylesine...Acaba kim deli kim doluydu?
Nice güzel yaşayan insanlar bunu düşünmezken, bencillikten yana haklarını sonuna kadar kullanırken, bizim Yaşar bunu düşünebilen güzel yürekli adamdı. Varsın garip olsun, işte bu yürekleri sevmek lazımdı. Bu alemde sadece sevap değil de iyilik ve güzellik için kimse aç kalmamalı, ne kuşlar, ne böcekler, ne de aç insanlar olmalıydı.Sevabını, günahını düşünmeden yapmalıydı, insan olduğumuz İçin.
Yaşar bir parkın bekçisiydi.Kendine has bir giyim tarzı vardı. Kilosu yüzmirbeş civarında idi, dolayısıyla göbeği 1:60 boyuna fazlaydı. İşte bu yüzden askı takardı pantolonuna, şu bahçıvan askılarından. Çok özel bir şapka takardı, hasırdan.Oldukça genişti, yüzü gözükmezdi onu takınca. İpini de bağlamayı ihmal etmedi ,yazın onu kullanırdı sıcaktan korunmak için. Çok özel bir satıcıdan yüzyirmi liraya alır ve her yıl yenilerdi. Kara saçları biraz döküktü, kara bıyıkları uzun ve enli idi. Yuvarlak ve minik gözlü ve minik ellere sahipti. Esmerdi.
Bahçeli bir evi vardı babadan kalma. Şişmanlığı yüzünden bahçede tahta bir divanda uyurdu yaz gecelerinde. Minderinin üzerinde iki yorgan külah şeklinde bükük dururdu. Akşamüstü beşte iş çıkışı eve gelir, yaşlı anacığının pişirdiği bir tencere yemeği üç ekmek ile bitirirdi. Şaşırmayın bir oturuşta üç ekmek çok gelebilir ama ancak doyardı bizim Yaşar. Onu yer yemez halsiz düşer ve uyku hali bastırırdı, şeker hastasıydı. Bahçede tahta divanın üzerinde ki külah biçimli ipekli iki yorganını içine gömülürdü. Akşam üzeri altı onun uyku saatiydi, bir dakika geçirmezdi. Her gece yarına uyanabilmek umuduyla diye duasını eder, sabah beşte ayakta olurdu.Yazın yorgan demeyin. Yaz geceleri ayaz olur bilirdi o. Çalışkandı, onaltısında sigortalı işe girmiş ve emekliliğine az kalmıştı. Kırküçünde idi ancak fazla kilo onu daha yaşlı gösteriyordu.
Bazen derdi ; kırmızı şerit alacağım ve motorumu (çok severdi motorunu) çevreleyeceğim. Sevdiğim insanları şeritin içine alıp çay içeceğim, sevmediklerimi yanıma bile yaklaştırmayacağım, şerit bunun İçin der ve gülerdi.
Haksızda değildi ne çok gereksiz insan vardı çevremizde, bizi yoran, üzen, inciten. Az eşya az insandı hedefi Yaşar’ın da...
“ Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” değildi. Kendi dünyasında deli dolu, evine rızık getiren bu adam yaşıyordu, evet ömrünün sonuna kadar da yaşayacak faydalı insan olacaktı. İstanbul ‘un kenar mahallelerinin birinde güllerle bezeli bahçeli evde, garip anacığıyla yaşamaya devam edecekti. Selam olsun Avare Yaşar’ a selam olsun öylesi gönüllere . Herşeye değerdi hayat ve oda yaşamaya devam edecekti sen gibi ben gibi o gibi, hakkıydı bu dünyaya gelenin yaşamak...
Aylin Öz
Anlatımın akıcı ,gerçek,okuyoruz bitince güzel bir tebessüm teşekkürler. Güzel insan güzel kadın