21 Mayıs 2021 saat sabah 06.00. Gökyüzünde birbiriyle yarışan kara kara bulutlar yerlerini alıyor. Hafiften serin bir hava insanın tüylerini diken diken ediyor. Yol kenarında sıralanmış ağaçların yapraklarına vuran hafif rüzgârın sesi duyuluyor. Balkondan gökyüzüne baktığımda, yağmurun gümbür gümbür geleceğini görebiliyorum. İçeri girip biraz daha dinlenmeye kara veriyorum.
Saat 09.00, güne merhaba demek için tekrar evin balkonuna çıktığımda cadde de bulunan ağır çöp kutularının, yolun başından ortalara kadar sürüklendiğini görüyorum. Bir tanesi hızını alamayıp arabalara doğru ilerlemeye başlayınca çabucak yola doğru koşturuyorum. Çöp kutusunu yakalıyorum. Yolun kenarına koyup altına da tahta sıkıştırıyorum. Sokağa baktığımda yerlere kadar eğilen ağaçlar, devrilen çöp kutuları, havada uçuşan çamaşırlıklar, dua eden insanları fark ediyorum.
Doğa, ortaya çıkan fırtınaya karşı var gücü ile direnmeye başlıyor. Bir sokak ileride bulunan apartmanın bahçesindeki iğde ağacı dayanamayıp yıkılıyor. Allahtan eve doğru ya da bir arabaya ya da insana doğru düşmüyor. Bahçe duvarını yıkıp kalıyor.
Rüzgâr şiddetini arttırdıkça yağmur daha da güçlenerek düşüyor toprağa. Denize yakın evlerde camlar, panjurlar neredeyse parçalanacakmış gibi sarsılıyor. Ayvalık şehir merkezinde rüzgârın geçtiği yerlerde bulunan bazı evlerin ve iş yerlerinin camları patlıyor, tuzla buz oluyor. Metrelerce yükselen deniz dalgaları kıyıya yakın olan tekneleri beşik gibi sallıyor. Halatından, çapasından kurtlan büyük gezi tekneleri, kıyıdaki beton zemine tonluk çekiçler gibi vuruyor. Fırtına ve yağmura eşlik eden çarpma sesi kulakları acıtıyor. Gökyüzü karanlık. İnsanlar çaresiz ekmek teknelerini kurtarma çabasıyla hayatlarını tehlikeye atıyor. Kolay değil, ekmek tekneleri. O sırada yan yana dizili olan balıkçı ve gezi tekneleri birbirlerine çarpmaya devam ediyor. Bir karaya, bir yanlarındaki teknelere vururken, içlerinden birinde mahsur kalan balıkçı güvertede ayakta durmaya çalışıyor. Ve tutunacak bir yer bulamayıp denize gömülüyor. Çevredekilerin yardımıyla kurtarılıyor.
Denizin üstünde tahta parçalarından bir tabaka oluşmaya başlıyor. Evet, bu tablo birçok insanın yüreğini ağzına getirdi. Aynı zamanda, düşündürmeli de. Bu facia, can kaybının olmadığı ama milyonlarca liranın deniz sularına gömüldüğü acı bir resimle son buldu.
Dünyada en büyük problemin doğaya verilen zarar olduğu bir kez daha kendini gösterdi. Bu fırtına ne ilk nede son olur. Uzun zamandır, insanoğlunun doğaya verdiği zararın yansımalarını şiddetli bir şekilde yaşamaya başladık. Tehlikenin farkına varmanın zamanın geldiğini görmeliyiz. Küresel ısınma, doğanın katledilmesi ve benzeri durumları televizyon ekranlarında, anlatılan masallar gibi dinliyoruz. Doğanın can damarı olan ağaçları yıkmaya, arazileri yontmaya devam edersek fırtınalarla baş başa kalacağımız aşikâr. Unutmayalım doğa kendi seleksiyonunu yapar yaşamaya devam eder. Biz bu seleksiyonda kaybolup gideriz. Acil bir şekilde zeytinliklere, endemik bitkilere, çam ağaçlarına yani elimizdeki tüm mucizeye sahip çıkıp yaşamayı öğrenmeliyiz.
Güçlü olan hayatta kalır anlayışının yeterli olmadığını, doğa ile yaşamayı bilenin ayakta kalacağını anlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Bu kâbusta zarar gören herkese geçmiş olsun.
Eylem Değirmencioğlu
YORUMLAR