Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
NOHUT ODA BAKLA SOFA
sanalbasin.com üyesidir
sanalbasin.com üyesidir
Reklam
Reklam
EYLEM DEĞİRMENCİOĞLU

EYLEM DEĞİRMENCİOĞLU

EYLEM DEĞİRMENCİOĞLU

NOHUT ODA BAKLA SOFA

22 Nisan 2021 - 18:42 - Güncelleme: 01 Mayıs 2021 - 15:52
Reklam

Ne kadara aldın? Nereden aldın? Başka renkleri var mı? Son yılların en çok kullanılan soru cümleleri. İnternetten alışveriş çılgınlığının günlük yaşamımızın normali olduğu zaman dilimindeyiz. Belki bu normali yaşamak konusunda haklıyız. Belki de dünyanın değişim hızına takılıp sürükleniyoruz. Aldıkça alıyoruz. Alamayınca depresyona giriyoruz. Bazen de aldıklarımız bizi mutlu etmiyor. Alamayınca boşluğa düşüyoruz.

Yerçekimsiz ortamda savruluyor gibiyiz. Oysa ne kadar ilginç… Dört duvar arasındayız. Korona günlerindeyiz. Çalışmıyorsak, herhangi bir işle ilgilenmiyorsak zamanımızın çoğunu evde geçiriyoruz. Yine de alışveriş için elimizde telefon sanal sanal dolaşıyoruz. Tabi ki ihtiyaçlarını alanlar, dışarı çıkamayanlar ya da salgın nedeniyle mağazalara gidemeyenler interneti kullanacaklardır. Bunları düşünürken buzdolabının olmadığı zamanlar, eski günler aklıma geliyor. Bir dakika şimdiki günlerde anlatılan eski değil, baya eskiden söz ediyorum. Tel kapaklı ahşap dolapların evin en serin köşesinde konumlandığı yıllardan… Yiyeceklerin doğal buzdolaplarında saklandığı zamandan… Yokluktan ya da varlıktan değil bu zamanlar. O dönemin imkânları bu. Şimdi ise teknolojinin efendileri gibiyiz. 3-4 yaşlarındayım. Anne- baba çalıştığı için babaanne ve hala ile geçiriyoruz vaktimizi. Köyümüzde kalıyoruz bazen. Babaanne ve hala günlük işlerini hallediyorlar. 4 hanenin bir avluya baktığı nohut oda bakla sofa bir evdeyiz. ( Bugünün aile apartmanları gibi. En büyük farkı doğa ile iç içesiniz) Büyük tahta kapıların koruduğu bir yaşam alanı. Sabah gün doğmadan başlıyor hayat. Tarladaki ürünler mevsimine göre ekiliyor. O dönemde ağırlıklı olarak tütün var toprakta. Toprağın ikinci misafiri pamuk. Her tarlamızda ortada bir ahlat ağacı var. Dedelerimiz ekmiş. Meyvesi güzel bu ağacın gölgesinde dinleniyor insanlar. Diğer bir yanda; turp, kavun, karpuz, kabak, patlıcan, domates ekili bostanlarda. Sırası gelen sebze toplanıyor. Her şey taze. Her şey zamanında var oluyor. Sevgi ve emek dışında hiçbir katkı yok. Sabah erkenden başlayan hayatın bereketi de bol oluyor. Babaannem biz uyandıktan sonra; alıyor kardeşimle beni evin yakınındaki sebze bahçesine götürüyor. Elimizde boyumuza göre sepetler var. Sebze ve meyvelerin arasında gezerken babaannemin uyarıları başlıyor.

-Beni takip edin, sebzelerin üstüne basmayın, gereksiz yere koparmayın. Bende büyük mısır sırıklarının arasında hayranlıkla bakıyorum bahçeye. Nasıl oluyor? Bu yiyecekler nasıl çıkıyor topraktan? Diye düşünüyorum çocuk aklımla. Toplanması gerekenler toplanıyor. Günlük yemek ihtiyacı neyse topraktan alınıyor ve eve dönüyoruz. Avluda mutfak kısmında olan ocak yakılıyor. Odunlar ekleniyor ve ateş güçlendiriliyor. Ne yemek yapılacaksa sebzeler yıkanıyor, hazırlanıyor ve pişirilmek üzere ocağa bırakılıyor. Ardından günlük işler bitiriliyor. Günün yorgunluğu çökmek üzere. Mutfakta kahverengi, tel kapaklı dolap açılıyor ve içinden pişirilmiş yemek çıkarılıyor. Sofraya getiriliyor. Tabaklarda lezzetin kokusu hakim bir şekilde beklerken, ev yapımı ekmek dilimlere ayrılıp yemek ile buluşuyor. Ata tohumları ile üretilmiş, katkısız, uzun süre beklememiş, tap taze sebzelerin enerjisi vücudu ve ruhu doyuruyor. Teknolojinin getirisi ve götürüsünün ne olduğunu planlamayan, elindekileri doğadan alan; nohut oda bakla sofa evlerde mutlu, mesut yaşadığımız zamanlar. Şimdilerde anlatılan değil baya eski zamanlar. Sanal sanal gezmediğimiz anlar. Özlüyor musun? Diye sorarsanız. Evet özlüyorum. Dört duvara ve elindeki ekrana sığdırılmamış özgür günler. Özlenmez mi?

23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun.

Eylem Değirmencioğlu.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar