Bayram ziyaretine gelmişti. Geçmiş olsada geldi, usulluğuyla ve gülüşüyle seviyordum onu. Gönül’dü ismi. Balkonda koyu bir sohbete daldık. Her bayram yaşardık bu güzelliği, az zamanda çok yol kateder ve mutlu ayrılırdık. Harici günlerde de buluşurduk ancak bayram ziyaretleri pek bir tadında geçerdi.
Konu konuyu açtı, arkadaş dedi çok bulursun , ama dostun azı makbul dür diye cümleyi tamamladım.
Sahi neydi dostluk? Herkes arkadaş herkes ahbaptı ancak dost ayrı bir kelimeydi bana göre. Zor gününde yanında olanındı. Elini bırakmadan seninle ağlayanın, mutluluğunda da seninle gülenindi. Acılı anında uyurken gözünü açtığında gördüğündü. Bir bardak çatı severek içtiğindi. Dostluk emek istiyordu. Herkesi bu kelimenin yengeç misali kıskacına almak pek de mümkün olmuyordu. Dostluk deyince kadın olur erkek olur farketmez cinsiyetsizdi dostluk bana göre, size önem veren, size siz olduğunuzu hatırlatandı. Ayırmadan dost edindiğimizdi, can bağıydı dostluk, kan bağına inat. Herkesin bir dostu olmalıydı.
Bir hikaye vardır dedi başladı anlatmaya.
Baba ve oğlu bir gün konuşurlar . Baba sorar oğlum kaç tane dostun var? Baba çook der , iyide kaç tane? Baba 5 tane var hepsi de dostum. Oğul dost dediğin o kadar çok olmaz deyip deneme yapmayı teklif eder. Bir kuzuyu kes çuvala koy, tüm dost dediklerinin kapısına var ve de ki; ben birini öldürdüm gömmeme yardım eder misiniz? Oğlu tamam der yola koyulur. Dost diye kapısını çaldıklarının hepsi korkar, kapılar bir bir yüzüne kapanır. Çuvalla eve geri döner. Baba hiç biri yardım etmedi hepsi kapısından kovaladı der. Baba dost çok olmaz oğul demiştim sana deyip oğlunu kendi dostuna yollar. Git ve beni babam yolladı bu cesedi bahçeye gömelim de. Kapıyı çalar ve içeri girer, babasının dostu alır bahçeye çuvalıyla gömer ve hiç soru sormaz. Üzerine de laleler diker ve orayı kapatır. Eve gelen oğlu baba haklıymışsın, hiç soru sormadı ve beni eve yolladı. Baba daha dur bitmedi, bir hafta sonra ona gördüğün ilk fırsatta bir tokat at der. Oğlu bir hafta sonra tokası atar, adam gülümser ve şöyle seslenir. Biz bir tokata lale bahçesini bozdurmayız...
Gülümsedik, derin anlam ve mana içeriyordu. Lalelere daldık renk renk, Manisamızın meşhur lalelerine...
Bakın ‘Can Dündar’ ne güzel özetlemiş;
Hani, diyorum da, insanın gercekten mükemmel bir dostu olsa…
“Ona”, söyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa…
Yüreklilikle söylediğiniz… ” Canım benim!.. dediğiniz
Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri
Cesur, sempatik, azimli, kararlı
Arayan, soran, ”Seni özlüyorum” diyen biri.
Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.
Yanıltmaz!
Anlayışla karşılar her şeyi…
Hataları, günahları sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla
Bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur.
O kendiliğinden çıka gelir zaten.
Bir gün bakarsınız, kapınızda…
Bir da bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar. Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki İzleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz.
Kadın, erkek farketmez.
Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.
Aradığınızda işinizi değil, sizi soran…
Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kıracınız olsun.
Anlatsın, konuşsun, açık seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin!
Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun.
Doğrulari söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun.
Yaşasın!
Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın.
Beyninden değil, yüreğinden versin.
”Olsun varsın! paylaşırım” desin.
Bir dostunuz olsun
Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın...
Dost olsun!
Ama…
Gerçek bir dost..
Dostunuz az olsun öz olsun ama illa olsun.
Sevgilerimle...
AYLİN ÖZ.