Uçan göçmen kuşlar misali alıp başımı gidesim var...
Güz gülü gibi son güllerimi açasım..
Yiten ıhlamur ağacı altında ıslanasım
Uzun uzun yürüyesim
özlemim var cebimde
Hasretim boyumu aşmış
Üzüm kokularında melankolik hallerim...
Radyoda fal şarkı şeçmelerim
Kimseleri kafama takmayışlarım
Kahveyi keyifle içmelerim
Çaya asla dayanamayışlarım var
İnce bel bardakta bergamotlu
bir daha bir çay daha deyişlerim
Romanlarda Beatty ile konuşmalarım
Erkenden uyanıp havayı ciğerime çekişim
Daha Ne olsun Allah aşkına
Anlayacağınız sevda yükü omuzlarımda...
Silkinmeyesim ve
sevgiden vazgeçmeyesim var
Var...
Varoğlu var bildiğiniz ezbere
Malum sonbahar, badana, mutfak ,gardrop temizliği derken (ki bu arada unutmayın giymediğiniz ne kadar eşya varsa paylaşın, giysi kumbaralarına yıkayıp bırakın) yazı tamamlamak üzereyiz. Yavaş yavaş biten temizlik insanı gülümsetiyor. Sıra şifoniyer temizliğine geliyor. İnternetten şarkımız "Rachid Taha' dan Rock the Casbah, kuşlarım İncir ve Sakız bu şarkıya bayılıyor ben gibi eşlik ediyoruz hep bir ağızdan ve bir taraftan da çekmeceleri düzenliyorum , bir de baktım çeyizimden biri ipek, diğerleri kar beyazı renginde iki pamuklu mendil. Dokundum onlara, ne çok işe yaradığını düşündüm. Şarkılardan bahsedeyim istedim önce içinde mendil adı geçen...
-Mendilimin yeşili ben kaybettim eşimi al bu mendil sende kalsın sil gözünün yaşını(Gülay yorumu nefistir)
-Sallasana sallasana mendilini, akşam oldu göndersene sevdiğimi.
-Mendilimde gül oya
Gülmedim doya doya.
-Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur
Katibime oyalı da mendil ne güzel yaraşır.
-Madem küstün dargındın
Neden mendil salladın.
-Mendilimde kırmızım var son günlerde çok sevdiğim Mabel'den.
Grip olursun kullanırsın, ağlarsın gözünü burnunu silersin,
yazın eğer bir karpuz sergisi başındaysan dört ucunu düğümler başına bağlarsın,
ağlayan birine omuz verir paylaşırsın onu,
yazın sıcakta alnını silersin,
eski bayramlarda çocuklara bayram hediyesi alırsın,
gözüne minik bir sinek mi kaçtı ucunu tükürükler alırsın sineği, terlediği zaman gömleğin yakasına koyardı babam her daim,
filmlerde görürüz kaçırılan birinin susması için ağıza bağlandığını hatırlarım. Erkek takım elbiselerinde minik cepten üçgen şeklinde çıkar, renkli ve kravata uygun, tarzdır da aynı zamanda,
sıcak havalarda tarlada özellikle şapkanın içine ıslatıp üzerine şapka giyilir, en önemli görevi ise bir kızın bir oğlana söz işaretidir, mendil aldık denir. O verildiği an bilinir ki nişan yakındır, ne işe yarar minicik parça görüyor musunuz!
İpek mendil de çok zariftir, benimki de eskilere ait zaten. 20 senedir benimle. İşte bunları hatırlattı minicik kumaş parçası.
En önemlisi ve duygusalı ise bence kara trenin çalan acı düdüğü ile birlikte, kadın istasyonda kalan, sevdiceği trene binmiş hareket halinde, cama yapışmış iki elleri ile, sene 1970 yıllar olsun hayal bu ya, hareket ederken ki halini düşlüyorum. Ağlıyor geride kalan, ağlıyor trende giden...
Şimdilerde nerede o zariflik ve aşk, hem gideni uğurlamak hemde ayrılıktan doğan üzüntü ile silinen göz ve özlem. Ardından dökülen bir bardak su. Su gibi akıp gel. Siyah beyaz film gibi anımsadığım hatıralar.
Hayatımızın her alanında kurtarıcımızdır. Şimdilerde kağıt peçeteler alsada yerini hiç bir şey bir kumaş mendilin yerini tutamaz eminim ve bunu bilir bunu söylerim...
Aylin Öz